Saturday, March 26, 2011

Nisanda vizyona girecek 2 Turk Filmi, Atlikarinca ve Bizim Buyuk Caresizligimiz

Malum yaban ellerde olmam nedeniyle bazen Turk sinemasinda neler oluyor acaba, neler vizyona girecek diye meraklaniyorum. Turkcell'li gunler sayesinde toplanip sinemaya gidislerimizi ozlemiyorum desem yalan.. Ne yazik ki turk filimlerini genelde cok geriden takip edebiliyorum, mesela en son buyuk hayrani oldugum Sener Sen'in de bulundugu "Av Mevsimini" yeni izleyebildim. Bu filmle ilgili yorumumu cok kisa olarak asagida yazacagim yanliz bugunun konusu onumuzdeki ay vizyonda olacak Turk filmleri =)) 
Arastirmalarim sonucunda iki film hakkinda etkileyici yorumlar okudum, "Atlikarinca" ve "Bizim Buyuk Caresizligimiz". Iste bu iki film hakkinda farkli yerlerden edindigim kisa detaylar..

Atlikarinca

Atlikarinca Turkiye'de 1 Nisan 2011'de gosterime girecekmis, film Altin Portakal Film Festivali'nden 2 farkli dalda odul kazanmis (en iyi senaryo ve juri ozel odulu).
Oyuncular: Mert Firat, Nergis Ozturk, Zeynep Oral, Sema Ceyrekbasi, Sercan Badur.


Sinopsis (atlikarincafilmi.com)

Erdem, Sevil ve çocukları Edip ve Sevgi’nin küçük bir kasabada süren yaşamları, Sevil’in annesinin felç geçirmesi sonucu İstanbul’a taşınmalarıyla değişmeye başlar. Aradan geçen on yıl içinde Edip yatılı okula gitmiş ve evden uzaklaşmış, Erdem ise hala her zaman ulaşmak istediği iyi bir yazar olma hayalinin peşindedir.
Sevgi’nin ani bir şekilde değişen tavırlarını, içine kapanmasını ve mutsuzluğunu fark eden Sevil evde yaşanan bazı olayları sorgular ve kapalı kapılar ardındaki karanlık sırrı keşfeder. Söylenemeyenler, çocuklukta açılan yaralar, suskunluklar bir gün çatlaktan sızmaya başlayınca oluşturduğu girdap da bütün aileyi paramparça eder.
Erdem’in beklenmedik ölümü bu cehennemden kurtulmaları için yeterli olacak mıdır? Yoksa ailenin her üyesi hayatları boyunca tek başlarına taşımak zorunda kalacakları gerçeklerle baş başa mı kalacaklardır?

Asofca: Filmi oldukca merak etmemin ilk nedeni filmde Mert Firat'in oynuyor olmasi, kendisini en son bir arkadasimin tavisiyesi uzerine "Baska Dilde Askta" izledim, oldukca begendim. Ikinci nedeni ise fragmanda verilen gizemli hava, filmin ozetini de okuduktan sonra insanda, bahsedilen bu sirri ogrenme istegi doguyor. Sirrin az cok neyle ilgili olduguna dair bir tahminim var ama burada yazmayacagim, dogru cikar falan, filmin buyusu kacmasin. Son olarak filmin bir diger oyuncusu Sercan Badur da "Oyle Bir Gecer Zaman Ki" den tanidigimiz meshur "Helvaciii helvaaaa" sarkisini seslendiren "Necati"dir.

Bizim Buyuk Caresizligimiz

Bizim Buyuk Caresizligimiz vizyona 15 Nisan 2011'de girecek. 


Sinopsis (bizimbuyukcaresizligimiz.com)
Lise yıllarından beri sıkı dost olan Ender ve Çetin, uzun yıllar ayrı kaldıktan sonra, Çetin’in Ankara’ya dönüşüyle tekrar biraraya gelmişler ve ilk gençlik hayallerini otuzlu yaşlarının sonunda gerçekleştirip, aynı evde yaşamaya başlamışlardır.


Günün birinde Almanya’da yaşayan yakın arkadaşları Fikret, Türkiye’de bir trafik kazası geçirir. Kazada Fikret’in Ankara’da yaşayan anne ve babası ölür, kendisi de yaralanır. Almanya’ya dönmesi gereken Fikret, Ender ve Çetin’den, Ankara’da üniversite öğrencisi olan kız kardeşi Nihal’in okulunu bitirene kadar, iki yıl boyunca, onlarla kalmasını ister.
Üçüncü birinin eve gelmiş olması ilk başlarda ikisini de rahatsız eder, ölümlerin travmasını atlatamayan Nihal de onlarla iletişim kurmak istemez, ama zamanla birbirlerine alışırlar. Aralarında ev merkezli üçlü bir yakınlık oluşur. Nihal çevirmen olan ve sürekli evde çalışan Ender’le daha entelektüel düzeyde bir iletişim kurmaya çabalarken, mühendis olan ve akşamları eve gelen Çetin’le daha çok gündelik hayatın pratiği üzerinden ilişki kurar. Kaçınılmaz olan gerçekleşir ve görünüşte koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yapması gerektiğini bilen, Nihal yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye ona nerdeyse ebeveyn olan Ender ve Çetin, birbirlerinden habersiz bir şekilde Nihal’e âşık olurlar. Tüm bu süreç Ender ve Çetin benzersiz dostluğu üzerinde hayat bulur: Aralarındaki aşka benzer yakın dostluk, ortak geçmişlerinin mitolojisi, zamanın geri döndürülemezliği...

Asofca: Bizim Buyuk Caresizligimiz'in konusu her ne kadar klasik gibi gorunse de bu filmin kitabini okumus kisilerin eksi sozluk'te yazdigi yorumlar oldukca etkileyici.. Anladigim kadariyla Baris Bicakci'nin yazdigi kitap bir harikaymis. Bu noktadan sonra kendime hep ayni soruyu sorarim "tamam kitap guzelmis ama peki ya film kitaba haksizlik edip, o kadar iyi cikmazsa?" Kitabi mi okumali, filmine mi gitmeli, kitap okumadan filme gidilmeli mi, vesaire.. Cevabim ve bu ikileme buldugum cozum yillardir degismedi, bu soruyu ilk sordugum zaman "Yuzuklerin Efendisi'nin" vizyona girdigi zamandi. O muhtesem uclemeyi filme aktarmak imkansiz olacak gibi gelmisti bana hep, ama olmadi filmeler de sahane cikti. Bu fantastik edebiyat uclemesi bile sinemaya o denli guzel aktarilabildiyse digerleri neden aktarilamasaydi ??(Bu tam bir Meren cumlesi oldu, Mereni takip edenler anlayacaktir)

Son olarak bu filmleri ben eminim uzun bir sure daha izleyemeyecegim, ama Turkiye'dekiler izleyip sonradan da bu posta donup yorum yazarlarsa cok hos olur bence.

Av Mevsimine Asofca yorum: Film cok uc bir "bakis acisi" ortaya konarak sonlandi diyemeyecegim, Benim edemedigim ama sinema hastasi olanlarin kolaylikla tahmin edebilecegi bir son. Bunun yani sira Sener Sen ve Cetin Tekindor bence her zaman izlenmeye deger. En onemli yorumum ise bence filmin sonunda bu iki dev oyuncunun paylastigi sahne cok ama cok daha guzel olabilirdi. Ben sahsen o kisimda iki oyuncununda sahlanmasini bekledim durdum ama olmadi. Tabiki bunun oyunculardan ziyade o kisima yazilmis zayif metinden kaynakli oldugunu dusunuyorum. 
Sahlanmadan kastin ne derseniz cevabim: "Boyle kollarimi acaydim iki yana, tutaydim onu, tutaydim onu ben.. gitme diyeydim" olur. (Babam ve oglum, Cetin Tekindor'a saygilarla.. )

Wednesday, March 23, 2011

kucuk bir Miroslava Duma Postu =))

Kucuk bir Miroslava Duma postu yapmaya karar verdim. Kimdir bu guzel (sirin) kadin, soyle bir bakalim.. Kendisi Harper's Bazaar Rusya'nin eski editorudur ve su anda cesitli dergilere yazilar yazmaktadir. 

Beni onun hakkinda yazmaya iten cogumuzun sahip oldugu icgudu oldu: Ne midir bu icgudu "Kadinin kadini suzmesi, incelemesi, bakmasidir". Cogu kimselerin inandigi gibi ben de kadinin erkekten ziyade kadin ve kendisi icin giyindigini dusunenlerdenim. Giyimden, yaraticiliktan anlayamayan, onu onemsemeyen (istisnalar kaideyi bozmaz) varlik olan erkekler icin neden giyinelim ki =)) 

Iste Miroslava da benim begendiklerimden.. Aslinda uzun zamandir onunla ilgili hic haber okumamistim, bugun ogrendimki gecen sene (2010) hamileymis. Iste hamileliginde de cok yakistigi kadin Miroslava'nin fotograflari =))






Saturday, March 19, 2011

NY'ta ucuncu gun =))

Uzun zaman size bu ucuncu gunu yazamadim ama iste sonunda, bol fotografli bir post yapma zamani geldi =))
Uzun uzun anlatmayacagim bu gunu ama fotograflar altindaki kisa notlardan nasil gectigini anlayacaginizi umuyorum..


Cupcakes, "Dean & Deluca"




Chocolates, "Dean & Deluca"


Topshop'a giderken kesfettigim cok sirin bir magazaydi burasi simdi gitsem kesin bulamam =))


Tabiki Kanada bayrakli T-shirtu cok sevdimmm !! ama almadim..


Cok yorulmustum bir kahve molasi verdim bu da oturdugum yerden cekilmis bir resim. "Sur la table" bildigim kadariyla mutfak arac-gerecleri satan guzel bir magaza.


Yine Topshop yollarinda onceden de bildigim bir butik, turuncu pembe uste bayildimmm =))


Allsaints Spitalfields - Buraya biraz yazmadan yapamayacagim sanirim, en cok begendigim markalardan biri, uzun zamandir Allsaints'le ilgili ayri bir post yapmak istiyordum ama olmadi. 
Dekorasyonu, kesimleri ve modelleriyle cok farklilar. Her girisimde oracikta aglamak istiyorumm :D



Allsaints'de dambillardan yapilmis bir dekor, bu resmi cekerken kahvemi ustume boca ettim, yine de magzadan cikamadimm..


Bu elbiseyi istiyorum istiyorum istiyorum, burdan gelinlik cagi gelmis arkadaslarima sesleniyorum, lutfen evlenin =)) Elbise icin bahanem olsun !


NY sokak sanactilarindan birinin renkli resimleri..


Baked by Melissa, Kucuk, lezzetli cupcakeler.. 
(Didi'ye bana bunlari da tattirdigi icin tesekkuru bir borc bilirim)



Mutlu Didi ve Asli..


Her zaman ziyaret ettigimiz vintage dukkanina giderken, Williamsburg, Brooklyn..


Williamsburg, Brooklyn


Iste bu benim surekli ziyaret ettigim magzalardan biri ismi Beacon's Closet, vintage severler icin cennet diyebilirim =))


Bu montu deneyip bol geldigini gordukten sonraki ruh halim : //


Dugmelerini geriye alip giyebilecegimi gordukten sonraki mutlulugum =))

Su anda bu paltonun dugmeleri coktan geriye alindi ve palto sevgiyle giyildi..

Wednesday, March 9, 2011

NY'ta ikinci gun =))

Iste NY 'ta ikinci gun postuna basliyoruzzz.. Ikinci gun benim icin asiri heyecanli bir gundu, nedenini az sonra ogreneceksiniz. O gun gec kalkildi, cunku bir onceki gun Didi'yle biraz sohbet, biraz odev yapilmis 5'te yatilmisti.. Kendimizi zorlamadik gec kalktik, ne de olsa hem eglemek hem de dinlenmekti amacimiz. Hava yagmurlu fakat sasirtici derecede sicakti. Sabah gec kalkmamiz o bakimdan da iyi olmustu cunku yagmur dinmis, yerini benim heyecanla arsinlayacagim islak sokaklara birakmisti. Didi odevine devam ederken,  elimden geldigi kadariyla guzel bir kahvalti hazirladim. Cedar peynirli omlet ve Didi'nin muhtesem ayva receli esliginde kahvaltimizi yaptik. Daha sonra ben basladim huzursuzlanmaya bir an once giyinip disari cikmak sokaklari arsinlamak ve heyecanla bekledigim seye kavusmak istiyordum. O gun icin sectigim cicilerimi ozenle giydim, gozlerimin ici paril parildi. Daha sonra Didi bana uzun uzuuuunn rimel surdu, oyle ki takma kirpik takmis gibi oldum. Her gun boylesi rimel surmem imkansiz sikilirim bi kere ben ama ozel gunler icin harika. Didi'nin taktigi rimeli kat kat surmek, aralarda beklemek kuruduktan sonra da, elleriyle bir kac saniye bastirarak kirpikleri geriye ittirmek. Bu esnada rimel biraz bulasiyor ama onu da sonrasinda kulak pamugu ve krem yardimiyla temizliyor kendileri =)) Iste bu benim icin cok ozel olan gun icin tercihim olan cicilerim..


      

Iste Didi'nin rimel surme taktiginin ne kadar etkili oldugunun ispati, benim gibi normal uzunlukta dikkat cekmeyen kirpikleri olanlar icin mucize =)) (Bu arada belki merak edenler olur, etegimi renklerini cok severek Forever 21'dan almistim, uzerimdeki tank Didi'inin hediyesi Urban Outfitters, ceket H&M, botlarim Zara)

Iste benim hayatimin en heyecanli anlarindan biri asagida, 10 yil onceki cocukluk hayalimin gercek olusu=)) Pete Sampras & Andrea Agassi macini canli canli izlemek. Beni taniyanlar ne kadar buyuk bir Sampras hayrani oldugumu bilirler, bu sebeple sanirim cevremde izleyenleri biraz cildirttim. Ama napalim 10 yillik hayalimin gercek olusunun disa vurumuydu bu..


Her zamanki gibi muhtesem bir mac oldu, izleyenlerden surekli, sirasiyla "GO Pete", "GO Andrea" sesleri yukseldi. Macin ikinci seti Sampras kaybedicek diye korkmadim desem yalan olur, gercek bir duelloydu cunku bu. Ama olmadi, kendileri Andrea Agassi'yi 2-0 maglup etti ve benim yuzumu guldurdu. Macin sonlarina dogru imza alabilcegim yere dogru gitmenin yollarini aramaya baslamistim (Dedim ya gercek bir hayraniyim ben onun, cocuk gibi sendim bu sira, napalim herkes normal olmak zorunda degil di mi) ve mac bitiminde hemen cikista bitiverdim. Bu sirada gercekten bir mucize oldu, oyunculara en yakin yerden bilet almis olan seyircilerden biri "400 dolarlik biletini bana, sen bunu coktan hak ettin diyerek verdi" ve bu sayede cocukluk idolumun imzasina tam 10 yil sonra kavustumm !!!


Bu arada, bu mac Madison Square Garden'daydi..Iste bir kac foto daha asagida =)) Himm bir de video!!





Umarim tum tennis severlerler sevmistir bu post'u..

Aaaa, tabi sizlere macla ilgili detaylari anlatirken, oraya gidisimi anlatmayi unuttum zamanim varken tabiki Zara'da durdum kendime indirimde olan beyaz topuklu sandalet ve bir de mor bir suveter aldim.. Eminim ilerki postlarda goruceksiniz onlari =)) 

Wednesday, March 2, 2011

NY' ta 3 Gun =))

Evettt bugun sonunda evime geldim bu kisa 3 gunluk ziyaret cok ama cok keyifli gecti.. Cocukluk hayalim gercek oldu =)) (2. gun postunda goruceksiniz) Size bu 3 gunu kisaca fotograflarla anlatmaya karar verdim. Her post 1 gunu anlaticak sekilde, hadi bakalim basliyoruzzz..

1.Gun

Pazar gunu evden buyuk bir kosturmacayla ciktim, ve 4.00 otobusune yetismeyi basardim. Yanliz soyle bir sorun vardi ki otobus icin sira coktu, burda isler bazi konularda oldukca sacma ve Turkiye'den farkli yuruyor. Otobus firmasi fazladan bilet satiyor, sonra da "Erken Gelen Oturur hanimefendi napalim yani merkezi arayin" diye uste cikiyor (EGO sanki). Gecen sefer binemedigim icin yetkili kadina "ne demek yani siz 60 kisilik otobus icin 80 kisiye bilet satiyorsunuz sonra da suclu ben mi oluyorum" diye cikismistim, Allahtan bu sefer son 5'e kalmama ragmen binebildim. 

Hartford'la New York arasi otobusle 3 saat (Express ise biraz daha hizli oluyor), yolculuk sirasinda o kadar yorgundum ki mumkun oldugu kadar uyudum. Otobus terminalinde (Port Authority) iner inmez Didi'yle bulustuk ve yemege nereye gidecegimize karar verdik. Elimde bavulum (guya benim bavulum ama tabiki Didi tasidi cogunlukla ne yaptiysam biraktiramadim ) vardi ama yine de eve gidip yeniden Manhattan'a inmeyi gozumuz yemedi, malum trafik, pazar aksami falan..Neyse kalamarlariyla meshur olan bir Turk restoranina gitmeye karar verdik ama basarili olamadik. Cunku orasi pazarlari kapaliymis =((

Biz de sonunda Manhattan'da West 4 'da bulunan Olive Tree Cafe'ye gittik, cok ama cok guzel bir yerdi. Bir yandan siparislerimizi verdik ( Mezze Salata ve Chicken shish kebap), bir yandan da orda da gosterilmekte olan Oscar'a goz attik. Orda gordugum kadariyla, Cate Blanchett'in elbisesi oldukca guzeldi (Herkesin beyenecegini sanmam cunku vintage havasi vardi). Tabii ki 15-20 dakka sonra ekip tamamlandi, Bal da kostur kostur yanimiza geldi.


Gunun olayi Didi'nin biz butun yemekleri bitirdikten sonra, kara tahta gibi olan masamiza tebesirle sessizce ve utanarak "DOYMADIM ASLI" yazisiydi. Ah benim arkadasim boyle derde biz yemege devam etmez miyiz, hemen kahvelerimizi ve NY Style Cheesecakelerimizi soyledik (Cilek de eklettik ustune pis bogaz oldugumuz icin ama ekletmez olsaydik, bildiginiz cilek receli gibiydi.) Hatta Bal fotograf cekerken Cheesecake'imizi cekmek istemedi, burun kivirdi, o derece kotuydu ustu yani !!! Yalniz simdi Olive Tree Cafe'nin hakkini yemek olmaz pita icinde gelen tavuk sis ve salata oldukca guzeldi =)) Kisa ve yorucu gecen birinci gunden iste bir diger fotograf =)) Bu arada Olive Tree Cafe'nin ekraninda Oscar baslamadan once eski siyah beyaz filmler gosteriliyordu..

Biliyorum birinci gun postu kisa ve az fotografli olmus olucak ama birkac saat NY'un tadini cikarabildim sadece, diger gunleri bekleyin !!!